Yapim Ekibi Etiği
Ülkemizin kıt şartlarında ortalama bir yapım ekibinin tarifi şudur:
1 adet yapımcı
1 adet yönetmen
1 adet kameraman
1 adet sunucu
1 adet kurgucu
1 adet asistan
Tabi TRT haricindeki tv kanallarında durum çok daha içler acısıdır. Ama biz asgari düzeyde olması gerekeni yazalım, istisnalar kaideyi bozmasın.
Ekibin en bomba ismi asistandır tabii ki. Yemeğin tuzu gibidir adeta... İyi asistan işi uçurur kötü asistana yapacak bişey yoktur.
Asistan gariplere asgari ücreti bile çok görürler. Ama iş konusunda acımazlar.
Sunucunun makyajı bozulur asistanı fırçalar, kameraman tripod taşıtır, yönetmen sigara almaya gönderir, yapımcı masaj ister falan falan.
Asistanların bu durumu idare etmeleri hep iş öğrenme hevesindendir. İş öğrenmek için en ideal pozisyondur asistanlık.
Gelelim olması gerekene:
Yapımcı, bir tv programının genel olarak içeriğinden sorumludur. Herkesin işini düzgün yapması yapımcının sorumluluğundadır. Ayrıca işin parasal boyutuyla da yapımcı ilgilenir.
Yönetmen ise ekipten ve teknik işlerden sorumludur. Yapımcının ne istediğini iyi anlar ve kameramanı, sunucuyu, kurgucuyu yönlendirir.
Tabi bu işlerde sanatsal faktörler de ön planda olduğundan işin içine egolar, para vs konuları da girince öyle askeri düzen bir emir komuta zinciri yürümez.
Kameraman ile ilgili bir sıkıntı olduğunda yapımcı bunu yönetmen ile konuşarak halleder. Yani yapımcı kameramanla, sunucuyla falan muhattap olmaz. Olmamalı da zaten.
Sunucu çekimler sırasında kameramanla iyi bir diyalog içine girdiğinde yönetmene de çok iş düşmez.
Sektörde gözlemlediğim çok yaşanan bir sıkıntı da şudur:
Yapimcilar genelde ofiste kalip puro içmek ve viskisini yudumlamak istedikleri için (şaka yapıyorum, para pul işleriyle meşgul oldukları için) çekime yapımcıyı temsilen asistanı gelir. Tabi ekipte bir bayram havası, bir gevşeme olur. Asistan garibim de ben bunlara nasıl söz dinleteceğim diye gerim gerim gerilmektedir.
Bir keresinde kameraman arkadaşım röportajın ortasında ben çok acıktım diyerek kamerayı kapatmıştı... İşte o zaman yazının başından beri gariban dediğimiz o asistanların içinden nasıl bir canavar çıktığını görürsünüz.
Tv programlarında çekimler çoğu zaman ekibin planlamasından ziyade;
Belediye başkanının makama geliş saatine,
Profesörün uçak rötarina,
Cam ustasının fırınının ısınmasına,
Müzisyenlerin prova sürelerine bağlı olarak gelişir. Bu durumda saatlerce beklemeniz, aç ya da uykusuz kalmanız normaldir. Ama iş etiği kamerayı kapatıp gitmenize engeldir.
Hatta bir söz vardır:
''Telecizyonculugun yüzde 90i beklemek yüzde 10u çalışmaktır.'' diye...
Bir diğer altın kural da şudur arkadaşlar; ekipler kendi içinde bahsettiğim saçma çalışma koşulları yüzünden birbirleriyle baya el ense g..te şaplak olurlar. Bu durumu asla ve asla ekibin dışından birinin olduğu ortamda yapmayın.
Bir kaymakamın yanında yönetmen kameramana bilmece soruyorsa:
Yönetmen: - 3 kameraman 1 tripoda nasıl oturur?
Kameraman: - Ters çevirip ahajaskdkdk
..... ki bu anlattığım yaşanmıştır, olmaz arkadaşlar. Bu kabul edilemez ve sonucları emin olun çok ağır olur...
Bir diğer konuda günah keçisi kurguculardır; ekipler içerisinde herkes kurgucuya kurgucu da herkese b..k atar. Kameraman der ki; en iyi görüntüleri kullanmamış, sunucu der ki; o anonsun daha iyisi vardı, kurgucu der ki; yayına 2 gün kala görüntü mü getirilir kardeşim. Falan filan. İşte iyi yapımcı ve iyi yönetmen burada ağırlığını koyar ve diyalogla çözüm bulur.
Herkesi de sert bir dille uyararak ekip içinde gruplaşmanın önüne geçer.
Tabi bu sıraladıklarım etik kurallar, olması gerekenler. Ama genelde olmuyor maalesef...
Yorumlar
Yorum Gönder